Sebepsizce etrafı izliyorum insanların neyin peşinde koştuklarına anlam vermeye çalışıyorum, her ne kadar kendimi onların yerine koyabilsem de onlar kendilerini benim yerime koyamayacakları için bir benzerimin bana eşlik etmesini de pek umut etmiyorum. Sadece ileride onlar gibi olacağımdan korkuyorum, dünyayla fazla bağım kalmamışken göçüp gitmeyi arzuluyorum.
Her iki ihtimal de birbirinden korkutucu... Birincisi dünyaya bağlanma korkum, diğeri ise bir bağ bile yaratamadan var olmanın getireceği yalnızlığın korkusu.
Şuanlık baş etmek çok da zor olmasa gerek. Sadece yaşıyorum. Hayata dair bir uğraşım yok sanmayın, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışarak yaşıyorum, mantığım tatmin olsa da ruhum için aynı sözleri söyleyemiyorum. Mutluluğumun kaynağı bilmek ama aç gözlü ruhum sonsuzluğa dikmiş gözlerini, ebedi mutluluğu arıyor. Bu yolda da elindekileri feda etmekten hiç çekinmiyor.
Duygular üzerine ne kadar düşündüysem o kadar körelmeye başladı duygularım.
Yaşadıklarımı sebep sonuç ilişkisine oturttuğum zaman sonunda duygularımı da kaybetmeye başladım...
İnsanı insan yapan duyguları mıdır acaba?
İnsanlığımı yitirirken aynı zamanda inancımı da yitiriyordum...
Birden geçmişin yalnız kıyılarında buldum kendimi. Yaşadığımı unuttuğum zamanlarda, dışarıda kalmış sessiz masum bir izleyicinin gözünde...
Bugünümde de pek sık unutmaya başladım yaşadığımı, hele ki izlemeye dalarsam bir şeyleri.
Düşünüyorum da belki de her şeyden çok seviyorumdur izlemeyi...
Duygularımı yitirdiğimde başkalarının duygularında buldum kendimi, başkasının acısıyla hüzünlendi kalbim.
Halbuki unutmuştum acı çekmeyi...
O kadar çok izledim ki görmüyor oldu artık gözlerim, ben de başkalarının gözünden sevdim izlemeyi
Benim acımasız ruhum, ne zaman hatırlayacaksın hapis olduğun bedenini?
Her zamankinden daha özgürsün ama bilmiyorsun nedenini.
Tek bir şartla ödeyecektin özgürlüğünün bedelini.
Ama sen hülyalara daldın, unuttun gittin hapis olduğun bedenini!..