30 Kasım 2018 Cuma

İvme

Düşüncelerim fazlasıyla derinleşmeye başladı. Yolumu kaybetmem pek olası değil o yönden endişeniz olmasın çünkü yolumu aydınlatan ışık fazlasıyla güçlü.

Nasıl tarif edebilirim size şöyle söyleyeyim: Öğle vakti, düz bir alandasınız, kapattınız gözlerinizi, sizi ısıtan ve her ne kadar kapalı da olsa gözlerinizi aydınlatan bir ışık görüyorsunuz, oraya doğru gitmek çok da zor olmasa gerek değil mi? Şu aralar gözlüklerim yanımda değil yine de ilerlemeye devam ediyorum.En büyük sorunum...

Bir bahane gibi olmasın ama bazen durup sırtımı veriyorum güneşe dinleneyim diye, birileri çıkıp acımasızca vuruyor göğsüme. Geri geri de olsa ilerlemiş oluyorum doğru istikamete.

Biraz dinlenmeye ihtiyacım var orası belli ama bunu nasıl yapabilirim bilemiyorum. Şuanlık çareyi zihni meşgul etmekte buluyorum. Daha önce de dediğim gibi aklı meşgul eden yerdedir ilgi. Biraz fazla yüklendiler üzerime, panzehirim artık fayda etmiyor gibi. Şikayet ediyorum sanmayın sakın... Halimden memnunum ama, garip tepkiler vermeye başladı vücudum.

Parçalanmaya başlayacağımdan korkuyorum, uzun bir süredir de kaçınılmaz sonumu ertelediğimi düşünüyorum. Kendimi korumak için zihnimin son silahını kullanmasına izin vermek istemiyorum.

Biraz fazla ivmelendim, şimdi kim yavaşlatacak beni? Yolun sonuna az kaldı ama hala zamanım var... Tekrar ince çizginin üzerindeyim. Ya parçalanacağım ya da güneşin sıcağında erimeye razı olacağım.

Bir de imkansız gözüyle baktığım bir ihtimal var: Arkamdan tutup ters ivme yaratacak tanıyamadığım birisi...

29 Kasım 2018 Perşembe

Duygu

Soğuk bir sonbahar gecesi daha... Dün yapraklar dallarında keyifliydi oysa bugün hepsi yerlere saçılmış, sapsarı... Yağmurun altında sokaklarda koşuşturuyorum, gören sormaya tenezzül etmiyor, bu kadar acele neden diye? Neden sorsun ki?
Bakıyorum onlar benden de tez halletmek istiyor işlerini!

"Var olduğunu zannettiğin mahlukat aynı yasa ve kadere bağlı" dedi bilir kişi...
Demek yine niyetliydin konuşturmaya beni! Ne kadar rahat ver desem de içten içe seviyorum kesinliğini. Ne de olsa duygularıma ulaşıyor sesinin tüm keskinliği. Sezilerim ve sesin bileyliyor tüm benliğimi...

Korkma duygularının keskinliğinden, sadece duygular verebilir aradığın heyecanı. Bırak artık durağanlığın peşini, heyecanın bildirecektir sana hayatının amacını.
Ne için utanıyorsun duygularından? Oysaki pek insanca duyguların...

Söylenmeyi sevenler senin kadar cesur mu? Dön, bir bak kalplerine! Pas ve kir, mühür olmuş benliklerine. Unutma! Yalnız korkaklar alay eder duyguların derinliğiyle. Onlar kahkahalarla gizleyecektir bu korkaklığı. Gördüysen öyle birini, bırakma peşini!
Tüm içtenliğinle yüzüne tükür farkındalığının acı tebessümünü. Belki o zaman anlayabilir duygularındaki o yıpratıcı gücü.

Şimdi devam et yoluna yalnız başına. Unutma! Sadece kendin ulaşabilirsin soruların doğru cevabına. Bir de yol göstericiler çıkacak şimdi karşına. Kılavuzunu tutarlı seçtiysen ne mutlu sana!
Çelişkilere gönül vermiş isen aklına getirme ağlamayı, çünkü bitmek tükenmek bilmez bahanelerinin ardı... Unutma! Bir gün tekrar çıkacak karşına duygularının heyecanı...

Peki ya o zaman cesaret edebilecek misin kendini yeni rüzgarlara teslim etmeye?

27 Kasım 2018 Salı

Bilinç

Yine bir sonbahar akşamından selam veriyorum sizlere. Bakıyorum ki tavanı gökyüzü olan mağaram her zamankinden daha düşünceli... Dert ortağımın yanında sessizliği korumak mümkündü sanki?

Derin düşüncelerine izinsiz daldım, görüyorum ki ehlileştirilmemiş insanlar sarmış dört bir yanını... Bizimkisi, her birinden epey şikayetçi... Bağırıyor etrafına seslice:

"Varamamış bilincinin değerine, vuramamış kamçıyı dürtülerine!
Oysa sadece dünyalarda bulunan bilinç verilmiş her bir bireyin kendisine.
Görmüyor musun çevrendeki yegane bilinci?
Daha önce rastlamamış gibi çevirme yüzünü ötelere.
Sakın ola inkar etme!
Sen de gördün düzensizlikler içerisindeki düzeni.
Unutma! Ağzından çıkan kelimeler belirleyecek kaderini.
Ne kadar iddialı olursan kadere o kadar fazla imtihan edecektir seni..."

Herkes meydan okumayı seçti kadere...
Üstün insan nasıl yedirebilirdi ki kendine teslimiyeti?
Soran bilmiyordu cevabın sorudaki gizliliğini...
Sahibine geri verebilirse insan kirlettiği bedenini, o zaman çıkmaya başlayacaktı üst insan olmanın merdivenlerini.

Unutma! Bundan sonra düşüneceğin kelimeler belirleyecek kaderini. Rıza göster! Sadece öğrenmeyi bil kendi yerini. Belki o zaman anlayabilirsin merdivenlerin sonundaki yalnız bilinci...

22 Kasım 2018 Perşembe

Meczup

Bir takım cevaplara ulaşabilmek için her zaman doğru soruları sormak gerek. Soruları sorarken neyi aradığımızı iyi bilmeliyiz. Mantık doğruyu yanlışı arar. Estetik ise güzelle çirkini... Bakıyorum mutluluğu arıyorsunuz en tepelerde, sormaya başlıyorum öyle ise sizlere...

Neden utanıyorsun acizliğinden? Gurur duy acziyetinle, sadece aciz insan çıkabilir yükseklere... Zorlanıyorsun biliyorum, yukarılara tırmanırken her tökezlediğinde, samimiyetin kaldırsın seni bulunduğun yere... Samimiyetin de zedelenecek biliyorum, tekrar düşeceksin başladığın yere, bu sefer de teslim ol, seni savuran rüzgarların gücüne. Unutma! Sadece aciz insan çıkabilir göklere. Bir tüy kadar hafifleyebildiğinde, çıkaracak o sert rüzgar seni en tepeye...

Sonunda en tepedesin, başından beri olmak istediğin yerde. Mutluluğu buldum diyorsun ama yalnızsın zirvede. Bir umutla bağırıyorsun seslice, ama nafile... Sesini duyacak kimse ulaşamamış yükseklere. Bir başına kalmışsın... Çaresizce zıplıyorsun güneşin kendisine, belki gölgem ulaşır diyorsun en diptekilere...

Bilmiyorsun ama öğreneceksin, artık sadece aciz insanlar duyabilecek sesini... Halinden memnun isen, sen çok çok öncelerden giymişsin deli gömleğini. Yalnızlık tatmin etmediyse kendini, dön "Benliğine" geri, tüm şefkatinle temsil et insanlara gerçeği. Belki o zaman bulacaksın yanında yeni birilerini...

21 Kasım 2018 Çarşamba

İmdat




Gör bak hâlim, pek garip hülyâya düştüm gel yetiş 
Her biri  binden beter sevdâya düştüm gel yetiş 
--
Çok yemiştik bu felekten; bir de şimdi sillesin 
Düşmenimle  amansız kavgâya düştüm gel yetiş 
--
İşlerim benden kâzip, olmuşam bir garip meczup
Dediler olasın câzip, acib davâya düştüm gel yetiş 
--
Elde mızrap, görünenler hep olmuş serap 
Yüzyıldır her yer harap sahrâya düştüm, gel yetiş 
--
Kalmamışken avucumda bir tek damlacık su 
Düz giderken koskoca deryâya düştüm gel yetiş 
--
İster iken ben en yüce makamların hepsini  
Kaydı bilek, bulandı gözler; gayyâya düştüm gel yetiş 
--
HÂKİYEM yârin tozunda, kalmışım düşman kozunda 
Mecâz tattım dozunda, yalan Leylâ'ya düştüm gel yetiş

*
*
kâzip:yalancı
gayyâ:İçine düşenin kolay kurtulamıyacağı korkunç yer.(Cehennemde)

20 Kasım 2018 Salı

Şefkat

Uzun zamandır evimin bahçesinde huzurla ve güvenle oturmuyordum. İnsanlarla ve dünya ile uğraşmaktan kendime zaman ayırmaya pek fırsatım kalmamıştı. Keyfim yerindeydi. Gökyüzüne bakacak olursak bulutlar ayın tek bir ışık hüzmesini bile geçirmiyordu. Ayı hiç bu kadar yukarıda görmemiştim. Açıkçası önceleri bu kadar yükselişi umurumda bile değildi. Ne de olsa kafamızı meşgul eden yerdedir ilgi...

Havalar eskisi gibi sıcak değil lakin bakacak olursak var olan soğuk o kadar da üşütmüyor beni, belki de gecenin sessizliği ısıtıyor benliğimi.

Kimileri meczup dedi kendi içimdeki yok oluşuma, kimileri de yoktan var oluşumu görüp  "belirdi" dedi sonunda

Puslu bir kış gecesi yalnızlığa gömülene kendini ısıtma çabasından yoruldu dedi bilir kişi. Gölgelerinin ardında gizli binleri göremedi. Ne kendisi ne de onun düşlediği...

Görmeyi yeniden öğrenmeliydi hakikatin temelini. Bir kere şefkat nazarıyla bakabildimi etrafına, ne nefret bıraktı ardında ne de kin besledi düşmanlarına.

Varlığın sebebine gönül verebilmişti en sonunda; çekildi mağarasına bir başına. Gölgesiyle konuştu bağıra çağıra. Çünkü seviyordu gölgesini, ışık var olduğu müddetçe de terketmeyecekti peşini, yokluğunda ise sarıp sarmalayacaktı sevdiği bedenini.

Nihayet "Bir" olacaktı başkası sandığıyla...

7 Kasım 2018 Çarşamba

Sonbahar

Gökyüzünü seyir eylediğim günlerden birisi daha... Ay uzun zamandan beri parlatmıyor gecelerimi, gökyüzü her zamankinden daha karanlık, ama bir o kadar da huzurlu...

Yıldızların ne kadar güçlü ve parlak olduğu önemli mi? 
Her ikisine de aynı mesafelerden bakabilsek, haddimizi aşanın bizi yok etmesi an meselesi değil mi?

Kimisi milyarlarca ışık yılı ötemde bana göz kırpıyor kimisi de yüzünün diğer tarafını her daim gizli tutuyor. Birisi gecelerimi aydınlatıyor, diğerinin üyelerinden birisi ise gündüzlerimi oluşturuyor. Birisi sistemlerin temeli, diğeri ise küçük dünyaların kölesi.

Hangimiz görüyoruz ki birbirimizin arasındaki gizli çekimi?

Dönüp duruyoruz, birbirimizin etrafında, ilk bakışta pek umarsız pek amaçsız gözüküyor, beraber epey vakit geçiriyoruz, darılıyoruz, uzaklaşıyoruz devamında ise özlüyoruz, geri dönmek için hızlanıyoruz, vaktimiz bitinceye kadar da bu döngüyü hiç kırmıyoruz.

Peki ya ne için ders çıkarmıyoruz?

Bilemiyorum, belki bir dahaki sefer bir mızrak ötemde iken durdururum o bozuk saati...