21 Kasım 2019 Perşembe

HOCA MÜSVEDDELERİNE (II)



Bir kezzab gelmiş erenler,geri durun dinleyin
Sözlerinden ne kalmış, gelin bana söyleyin 
Katsayısı çok sinirimin, ağlayın hem inleyin
İzleyin, bir Ademoğlu nasıl batar esfele

Gözleriylen devirmiştir, kini nefreti gayzı
Helal etmiş gün nifâsı, menfaatinin hayzı 
Durma al şimdi kahramanımızdan feyzi(!)
İzleyin, bir Ademoğlu nasıl batar esfele

Korunmuş iken din, ahmakçasına uyurdu
Arz eyledi Kur’an’a, aklı şâri’ oldu duyurdu
Binlerce asfiyâyı çiğnedi kendini de kayırdı
İzleyin, bir Ademoğlu nasıl batar esfele

İnsanda  biraz ar olur, ârızi yahut bed’en
Utan kendinden UTAN, utan da in hutbeden
Böyle gidersen eğer ne farkın var Utbeden
İzleyin, bir Ademoğlu nasıl batar esfele

Yazdı çizdi oldu “âlim”, kendi bir  zât-ı şerif (!)
Sözleri hem sizli bizli, programda çok zarif
Anlamadım şarlatan mı, feylesof mu bu herif?
İzleyin, bir Ademoğlu nasıl batar esfele

Affet Allahım Hâki’yi , kirletti kalemini 
İbret aldı mı belli değil, söylenir elemini
Şi’rini okuyandan uzak et  bu söz düzlemini:  
“İzleyin, bir Ademoğlu nasıl batar esfele” 







Kezzab: Çok yalan söyleyen
Esfel: çok aşağı
Gayz: Nefret, hınç
Şâri:Dinde hüküm koyan
Asfiya: Tasavvuf da ilerlemiş olan İslam bilginleri 
Ârızî: geçici olarak

Utbe: Peygamber Efendimiz’e düşmanlığıyla ünlü bir müşrik

18 Ekim 2019 Cuma

Visâl

Kim demiş “sana gülüm demem, gülün ömrü az olur”
Şûl’e-misal gözlerine yeltenen ahraz olur

Yârin bahçasında bulsan ayrı tutsan  kovanı
Damla damla her nefeste tattığın emraz olur

Kim “incitmeden” incinmese yahut  bunun benzeri
Bil dü alem ol şahıs geda’ysa da şahbaz olur

Zıtlıkların zirvesinde Âdem denir, medcezir
Doğru yanlış git gelinde ademoğlu cambaz olur

Doğunduğundan beri yetti Hakkı halka şikayet
Kim saklamaz esrârını dostlarına gammaz olur

Hamdülillah uçtu Hâki âvucundan yek müdam
Tuyr-i bülbül gelme sanman gül endâmı  naz olur \\\\ 


Şû’le: alev
Ahraz: kirpikleri dökülmüş
Emraz: Hasta
Dü: iki
Gedâ: dilenci
Şahbaz: yiğit,mert adam
Esrar: sırlar

11 Ağustos 2019 Pazar

Bir İzleyicinin Gözünden

Bazen öyle güzel sesleniyorsun ki, gecenin en karanlık saatleri dahi olsa tüm işimi gücümü bırakıp yanına geliyorum. Eskiden kapı deliğinden izlerdim hayatımı, sen ise söktün dünyamdan o eski paslı kapımı. Tavanı gökyüzü olan mağaram; sen var olmasan çoktan bırakıp gitmişti aklım beni, belki de sadece yanındayken bırakıp gidiyorumdur peşimi... ;
Kelimeleri ne kadar manalarına uygun kullanıyoruz merak ediyorum. Ne masum kelimeler, bir takım zihinlerce insanlar arasında anlaşılmazlığa sebep olabiliyor. Manadan manaya sürüklenen saf kelimelerin şikayetini siz de duyabiliyor musunuz? Belki de iyiye yormak lazımdır, kelimelerin bu amansız sürüklenişini. Bir zamanlar aşık bir dostum demişti "İnsanlar yanlış anlaşılmasa yazacak hikayeleri olmazdı herhalde” diye. Unutmayın, yazılan her yeni hikaye renk katacaktır benliğinize... Genlerimize kazınmış farklı olmak nede olsa, tıpkı dallanıp budaklanmak isteyen bir ağacın kökü gibi birbirimize karışmak var doğamızda. İnsan her ne kadar anlaşılmayı istediğini iddia etse de anlaşılmamakta ister bilincinin en derinlerinde, demin sözünü ettiğim sebeple birlikte...
Tek dileğim; yanlış anlaşılmaların insanlar arasında bir nefret objesine dönüşmesinin önüne geçilmesi. Kötü niyetli pek az insan tanıdım hayatımda. Kendimizi ne kadar iyi tanıyabiliyoruz ki başkalarının düşünceleri konusunda ahkâm kesme cüretinde bulunabiliyoruz. İnsanlar hakkında iyi zan etmekten başka bir çare bırakılmadı bana, “iddia ettiğim” yolda yürüyorum ne olsa...
Kendi özüne sevgisi olmayanın bir başkasına karşı sevgi duyabileceğini zannetmiyorum. İnsan sadece Öz’de bulunanların yansımalarını görebilir başkalarının üzerinde. Birine karşı duyduğumuz sevgi de özünde kendimize olan sevgidir. Fazlasıyla gerçek olan aynayla karşı karşıya kalan insanın hali ise bambaşkadır. Hayal kırıklığının sebebi de bu değil midir? Derinlerden gelen bir fısıltı geliyor kulağıma; sadece kendime biraz daha yakın olabilmek istemiştim; ama seni kendim sanmıştım ne kadar da safça...
Başkalarına kızmak istiyorum fakat onu da beceremiyorum. Hepimiz aynı özün parçaları değil miyiz? Parçaları dediysem sanmayın ki “Parçalanmış” Bir bütünün kısımlarından bahsediyorum. Ben’deki Biz ’den bahsedip duruyor deli diyorsunuz. Hepimiz aynı noktada tutunmaya başlamadık mı hayata? Bir ortak nokta daha... Madem bu kadar acı çekiyoruz ne kadar da çok seviyormuşuz kendimizi. Daha ne kadar ihanet edeceğiz benliğimize?
İnsanları affedebilirim ama başkalarının beni affedebileceğini de sanmıyorum. Birini affetmek için önce ortada bir suçun olması gerekir değil mi? Söylediklerim anlaşılmamakla birlikte onlara karşı cephe aldığım sanılıyor; Ah, ben ve fesat düşüncelerim! Halbuki tek niyetim: var olan durumun betimlenmesi ve kendim dahil herkes için geçerli bir takım yargıları insanların yüzüne karşı söylemem. Çok sevdiğim bir dostum ağzımdan konuşmuştu ben doğmadan evvel: “Benim sözlerim kibar züppelere kaba gelir” diye ama unuttuğunuz bir şey var sizleri de dostum olarak görüyorum ve unutmayın ki; “Dost acı söyler.

İnsanların samimiyetini ölçemem ama onların kirletilmiş düşünceleri üzerine iyi zanlarda bulunabilirim, böylelikle onlara olan af kapım her daim açık kalır. Tekrar söyleyeyim kötü niyetli pek az insan tanıdım belki de tam olarak tanıyamadığımdandır kötü niyetli olduğunu sandıklarım. Ben hasarlı bir bütün bırakmak istemiyorum ardımda.
Kendiniz için; bir başkası için değil, Affedin! Boşa stres, boşa baş ağrısı daha ne kadar dayanabiliriz merak ediyorum. Unutmayın, parçalandıktan sonra bir daha toparlanamayacağız. İnsanoğlu Nefret döngüsüne bir son vermeli artık!
 “Sevelim, sevilelim.” Sizce kimin tarafından?

7 Ağustos 2019 Çarşamba

Tezkiye

Kendimi yüksekten uçan bir kuş sanırdım, meğer ulaşılması imkansız sönük bir yıldızmışım.
Yüzyıllar sonra ışığım ulaşmış beni uzaklardan izleyenlere, ne yazık ki gaz ve toz bulutları kalmış benden geriye.

Her nefis ölümü tadacaktır” dedi bir zamanlar Âmâ’daki...

Nefis nedir bilir misin?
Nefis Ben’in ihtiyacından doğar.

Nefis terbiyesi nedir bilir misin?
Nefsi öldürmek değil nefse ihtiyacını hatırlatabilmektir. “Nefsinize zulmetmeyin, nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.”

Nefis ne kadar somut olanla tatmin olsa da kendisine soyut olanla birlikte de kat be kat acı çeker. Biliyorum dostlarım hepiniz geceleri ağlıyorsunuz.

Siz gözleriyle ağlayanlar;
Sevinin, gözyaşlarınız ilaç olarak yeter size!

Benim asil dostlarım;
Sizin işiniz ise onlardan çok daha zor...

Gözleriniz çölün kendisi gibi kuru kalbiniz ise güneşin alevinde ter dökercesine yaş’lı.

Halinizden şikayet etmeyin, tekrar hatırlatayım size sevindirici haberi;
“Her nefis ölümü tadacaktır!”
Öyle ise siz de ölmeden tadın ölümün lezzetini.
Gözünüzü elle tutulur olan boyamış kör olmuşsunuz, yanlış yerlerde arıyorsunuz teselliyi.

Hiçbir şeyi unutmamalı insan!
Hatırla, en büyük acılarını!..
Acıların yoldaş olacaktır sana.
Yalnız yönelmelisin seni sen yapana.
Terbiye denir İhtiyaç olanı hatırlamaya...
Dön kalbine bak etrafına, seninle birlikte acı çekenler  teselli olmuyor mu sana?
Hatırla, “Asil Bencillik” demiştim adına!..

Peki ya şimdi? 
Bendeki bizi görebildin mi?

14 Temmuz 2019 Pazar

Haykırış

Temmuz ayının ortalarında hüzünlü bir gün daha...
Sonbaharı anımsatan yağmur damlaları peşimi bırakamamış hala...

Her zamanki sığınağımda oturmaktayım bir başına. Haykırışlarına kulak veriyorum acımasızca.Tesadüfler yiyip bitirecek içimi zannımca.

Bir süreliğine de olsa sesini kısabildiğimi sanmıştım ne kadar da masumca!
Şüphesiz başladığım yere geri dönmüştüm yine insanca, pek insanca.

Zaman'a olan haykırışlarım bir çare olabilecekmiydi acaba?
Bilinmezlik içerisinde beklemeye koyuldum usulca.

Gerçekten de sırtımı dayayabilmişmiydim beni yaratan yüce Tanrıya?
Seyir eylemek gerçekten de âriflerin işiymiş kanımca...

Ben ise beklerken kaldım aciz ve korkak.
Yüzsüzce sordum acaba neye karar verecek  Kadîr-i mutlak?

Lazım imiş o yüce makamda âzam bir ferâgat.

Niyaz ederim belki perdelerin arkasından duyulur sesim...

21 Nisan 2019 Pazar

İnsanlığımı Yitirirken

Sebepsizce etrafı izliyorum insanların neyin peşinde koştuklarına anlam vermeye çalışıyorum, her ne kadar kendimi onların yerine koyabilsem de onlar kendilerini benim yerime koyamayacakları için bir benzerimin bana eşlik etmesini de pek umut etmiyorum. Sadece ileride onlar gibi olacağımdan korkuyorum, dünyayla fazla bağım kalmamışken göçüp gitmeyi arzuluyorum.
Her iki ihtimal de birbirinden korkutucu... Birincisi dünyaya bağlanma korkum, diğeri ise bir bağ bile yaratamadan var olmanın getireceği yalnızlığın korkusu.

Şuanlık baş etmek çok da zor olmasa gerek. Sadece yaşıyorum. Hayata dair bir uğraşım yok sanmayın, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışarak yaşıyorum, mantığım tatmin olsa da ruhum için aynı sözleri söyleyemiyorum. Mutluluğumun kaynağı bilmek ama aç gözlü ruhum sonsuzluğa dikmiş gözlerini, ebedi mutluluğu arıyor. Bu yolda da elindekileri feda etmekten hiç çekinmiyor.

Duygular üzerine ne kadar düşündüysem o kadar körelmeye başladı duygularım.
Yaşadıklarımı sebep sonuç ilişkisine oturttuğum zaman sonunda duygularımı da kaybetmeye başladım...

İnsanı insan yapan duyguları mıdır acaba?
İnsanlığımı yitirirken aynı zamanda inancımı da yitiriyordum...

Birden geçmişin yalnız kıyılarında buldum kendimi. Yaşadığımı unuttuğum zamanlarda, dışarıda kalmış sessiz masum bir izleyicinin gözünde...

Bugünümde de pek sık unutmaya başladım yaşadığımı, hele ki izlemeye dalarsam bir şeyleri.
Düşünüyorum da belki de her şeyden çok seviyorumdur izlemeyi...
Duygularımı yitirdiğimde başkalarının duygularında buldum kendimi, başkasının acısıyla hüzünlendi kalbim.

Halbuki unutmuştum acı çekmeyi...
O kadar çok izledim ki görmüyor oldu artık gözlerim, ben de başkalarının gözünden sevdim izlemeyi

Benim acımasız ruhum, ne zaman hatırlayacaksın hapis olduğun bedenini?
Her zamankinden daha özgürsün ama bilmiyorsun nedenini.
Tek bir şartla ödeyecektin özgürlüğünün bedelini.
Ama sen hülyalara daldın, unuttun gittin hapis olduğun bedenini!..

23 Şubat 2019 Cumartesi

Bulut

Bugün de şiddetli ağrılarımı dinlendiren tabiatın melodisine kulak verdim. Bu sefer ki pek acıklı bir müzik belli ki... Her notası birbirinden de uzun bir bekleyişin temsilcisi.
Bir ayna gibi yansıdı beste sahibinin düşündükleri;

Yeterince soğuk değildi şefkatli kalbi, gökyüzünü bile ısıtmaya yetti sıcacık sevgisi,
Daha fazla dayanamadı yufka yüreği, yeryüzüne rahmet olarak yağmayı tercih etti.

Derken aradan bir iki ay geçti...
Aklı hala kaldığı yerdeydi, toparlanması gerekiyorken, dünden bugüne pek de bir şey değişmemişti.
Tekrar sarmaladı gökyüzünü tüm heybeti.
Bu sefer doğru zamanı bekledi, süzülüverdi bir pamuk gibi.
Her yer bembeyaz kesildi...

Uzun süren özlemini giderdi kimileri, kimileri ise "sevinçli" adeta küçük bir çocuk gibi.
Biraz daha zaman geçti, şiddetlendi...
Rüzgarlar savuruyordu fırtına estiren kalbi,
Şüphesiz yorgun düşecekti ama ansızın belirdi; Gecenin karanlığında tüm ışıltısıyla parlayan beklediği.
Yerdekilerin onun ışığını görmesini istemedi, son ana kadar dayanmaya devam etti.
Bir an önce güneşin doğmasını ümit etti.

Araları binler mesafe idi, yaptığı çok anlamlı bir uğraş değildi ama inat etmişti,
Belli ki hala ona ulaşma isteği içerisindeydi. Tek umudu o parlak ışığın asıl kaynağı idi...

Nasıl yadırgayayım ki onun bu anlamsız dileğini?
Aynı "Bulut" gibi ben de bekliyorum kudretli Güneş'i...

4 Ocak 2019 Cuma

Asil Bencillik

Daha önce hiç hissetmediğim duyguların karmaşası altında çırpınıyorum, kullanmış olduğum ilaçların da etkisi olmalı ki nesnelerin nefesi olarak adlandırdığım mor mavi renkli saydam iplikler kalp atışımla uyumlu bir biçimde görüşümü şenlendiriyor. Her şey birbirine girmiş ama bir o kadar da ahenkli... Gereksiz bir rahatlık ve huzur sarmalamış etrafımı. Hangi duygunun etkisi içerisinde olduğumu bir bulabilsem belki doğru soruları sormaya başlayabilirim. Derin düşüncelerimin kıyısında buldum kendimi. Bilir kişinin tok sesiyle bozuldu tüm sessizlik:

Hakiki erdemdir asil bencillik...
Birdeki bütünü niçin göremedi ki insan?

Duyularımızla algıladığımız en ufak bir etki içimizde sayısız tepkiyle karşılık bulur. 
Bilinç dışının farkındalığı kazandıracaktır bizlere mutluluğu.
Perdesi kaos olan düzene uyumdan geçer asil bencillik.
Tüm erdemler bencilliğin arkasında hazır ola geçer.
Eylemi harekete geçiren sebeptir o...

Unutma, asil bencilliktir, insana bütünü aratan! Ararken fark edeceksin can çekişen benliğinin eksikliğini...

Farkına var, kusurunu kabullenendir aranan o üst insan! Kusurlardır, insana yaşama amacını yaratan.

Güçlü olmak mı amacın?
Her güç yanında göremediğin zayıflıkları da getirir.
Ey Aptal İnsan! Kusurlarından saklanmayı güçlü olmak mı sandın?
En zor dürüstlük kendi özüne karşı olandır demedim mi sana? Ne zaman öğreneceksin başkalarının sözlerine kulak asmayı?
Kabul etmelisin kusurunu, o zaman göreceksin tevazunun arkasındaki kibriyayı...

Tekrar tekrar beynine kazı, asil bencillikten geçer güçlü olmanın yegane sırrı...

Bir kere o erdemin tadına vardın mı, zaman ve mekana yönelteceksin sorularını. Aradığın cevapları bulmak için fedakarlıklar istenecektir senden.

Unutma, asil bencillikte bulacaksın fedakarlığın sırrını! Boşa feda etme elindekileri, dikkatli kullan zamanını.

Hazır olduğunu hissettiğinde teslim et ruhunu. Şimdi yapacağın tek şey geride bırakmak zamanı ve mekanı...

2 Ocak 2019 Çarşamba

Eksik

Sevgili terk edilmiş tavanı gökyüzü olan mağaram, bugüne kadar kimse senin gibi kucaklamadı beni. Sessizliğin kalbimin en derinlerine işliyor. Bugün, yılın beraber olduğumuz ilk kış gecesi, en sessiz zamanlarımız. O kadar özlemişim ki... Sayende tamamlanıyor eksik benliğim.

Burdan ayrılmak mı?
Merak etme, bir yere gittiğim yok. Sen de biliyorsun senden kopamayacağımı. Gördüğün gibi tek değişen, yanımdaki birileri.
Senin ruhundan habersiz geliyorlar ben de farkındayım... Ama bil ki bir gün gelecek; en az senin kadar huzur verecek "Sığınağım"la tanıştıracağım seni...
Çünkü o da benim gibi, dinlemeyi bilene, sessizliğiyle anlatıyor dertlerini.
Şimdilik duyamadığımı zannediyor sesini.
Bilmiyor ki o günün geç de olsa geleceği, kalbimin acayip hallerinde gizli...

Unutma! Kusursuz olmak zorunda değil kimse, bazen kişiler sadece gerektiği yerde olmalı...
Hepimiz yaşayacağız o yüzleşme heyecanını.
Korkuyorsun biliyorum...
En zor dürüstlük kendi özümüze karşı olan değil midir zaten?
Önce kendini kandırırsın, sonraysa başkalarını çünkü böylesi en kolayı.
Hangimiz unutmak istemedik ki gerçeğin getirdiği acıları?

Uyarımı yapayım şimdiden, bu yolda dizlerinin üzerine çöktürecek seni Zaman'ın kaçınılmaz alayı.
Bakıyorum, sahte çözümlerin ne kadar da çabuk elinde patladı?
Yoracak seni yalnızlığın, bırakacaksın kaçmayı, kabullenecek, pes edecek, teslim olacaksın.
İşte o zaman yatıştıracak ruhunu, senin gibi mağlubiyeti tatmış olanın varlığı...