14 Haziran 2018 Perşembe

Huzur

Bugün her zamankinden daha stresliyim, mutsuzum pencerenin yanında yatmama rağmen karanlıktayım. Çoktan kapattım siyah perdelerimi...

Işıktan aydın olmaktan kendim kaçtım, sorumluluk almak istemedim. Soruyorum kendime: "Neden isteyeyim ki böylesi daha kolay değil mi?", gerçi öteki türlüsü de yoruyor beni...

Savunma mekanizmam beni tetikliyor, demek akıl sağlığım için bugün de dışarı çıkmak zorundayım. Arabaya bindim, arka koltuktayım, kendi makam koltuğumda...

Açtım penceremi, dinliyorum müziği, gökyüzünü izliyorum. Rüzgar yüzüme esiyor hiç olmadığım kadar huzurluyum.

Peki ya şimdi neden bu kadar mutluyum ?

Neden mi? Bugüne kadar hep seyirci idik sevdik izlemeyi, harekete geçmeyi değil var olanı sevdik. Bir zamanlar biz de vardık, şimdi sadece var olmaya çabamız. Bu uğraş bizi de etrafımızdakileri de yordu.

Soruyorum size dayatılanı izlemek mi yoksa dayatılanı yaşamak mı; cevabınız iki türlüydü de ister istemez yaşıyoruz ikisini de. Her birimiz kendi gözümüzden yaşıyoruz. Her gün sürprizlerle karşı karşıyayız belki iyi belki kötü bu sürpriz;
İyi yada kötü olması gerçekten önemli mi?
Bizi var eden tecrübelerimiz demedik mi, iyi yada kötü farkeder miydi?

İyi bugüne kadar neler kattı bize zayıflatmadı mı bizi ?
Peki ya kötüye ne demeli, zayıflatırken güçlendirmedi mi bizi?
Daha sağlam atmadık mı adımlarımızı ilerlerken?

Şimdi soruyorum size: Güçlü olmak mı zayıf olmak mı ?
Ne fark ederdi ki, ikisi de götürdü bizden benliğimizi... İzlemeyi seviyoruz çünkü daha kolay böylesi.

Tabii ki oynamak mecburiyetimiz idi, bize seçim şansı tanınmamıştı ama bir çıkış yolu bulduk...
Ne mi yaptık? Önce oynadık sonra oynattık çünkü seviyoruz izlemeyi.

İnsan en çok neyi izlemeyi sever dersiniz? Kendi dahil başkalarına da izletebildiğini.

Soruyorsunuz, Tanrı neden mi yarattı insanı? Her şeyden iyi biliyordu çünkü izlemekteki huzuru.

Hiç yorum yok: