27 Haziran 2020 Cumartesi

Revâî Beğ'in Mülahazaları-2

kendi yoluna revan iken ufak bir çıtırtı duydu  Revâî.. tam arkasına dönse nefesini kesecek, soluna dönse iflahını kesecek, sağından hayalini kesecek bir ses.. önü karanlık..  Beğim ilerliyor ileriden..

Ayakları yerden kesilmiş bir hızla gayret atına bindiği vakit kuşandığı zaman kılıcını bir daha eline alıyor, hayret kemerinin arasına sıkıştırıyor biraz daha zaman sonra.. Eyyâm-ı Bıyd'ın en kuvvetli anlarından biraz dinlenmek için nehrin kenarına varıyor. "Bak dediklerim çıkıyor ben size daha önceden dememiş miydim?" in nâçiz vücudunda bıraktığı yorgunluktan olacak suyun üzerinde beyaz mermere işlenmiş bir yazı gördü :


                         Hüve'l Hayyû'l Hallâku'l Bâkî

                                  felan oğlu falandan
                                feşmekân ahâlisinden
                           merhûm da bilâ belli mağfûr 
                      (+ elif lâm takısıyla gelen bütün unvanlar)   
                          nâm-ı meşhûr: REVÂÎ BEĞ

                                       D.T.:  her an da 
                                      Ö.T:  her anda 
                                                yahud 
                                              fî târih'i
                          ruhuna içün neler çekti  Allah bilir..
                            


Ayak ucuna duran mermerde ise 18 puntoluk- Times New Roman- koyu italik yazı ;

NE BAKARSIN TAŞIMA
YARIN GELCEK BAŞINA
HER ÖLÜNCEK YAŞIMA
TAŞ DİKİLDİ BAŞIMA


22 Haziran 2020 Pazartesi

Revâî Beğ'İn Mülahazaları-1

beyazların içindeki kendini bembeyaz heyûlâların içine kaptıran Revâî Beğ; sağ kolundaki saatin içine baktı. akrebin tuzağına düşmüş olan zavallı yelkovanın iniltilerini duyuyor gibiydi..  Yok artık.. daha neler.. âşireler aşiretler gibi toplanmış, binlerce bölük saniyenin onda bir kadar koşuyor, ricat ediyor, aslında sırtından hançerliyordu..

âşireler, ahh âşireler.. belki de bu ihanetin bedelini bilmem kaç katrilyon âşirelerden ölüp dirilmesinden sonra ödeyecek, coğrafyası olan bu zembereğin zehrine daha baldıran zehrini katacaktı..

Revâî Beğ sağ kolundaki saate daha çok dalmadan  yola revân oldu. ne de olsa adı üstüne bunlar ona revâ idi.."Senin neyine yahu âşiren, râbian, sâniyen hareket, be adam !" der gibi sağ gözünün umarsızca seyirtti. güneş her zamanki gibi bayağı, kendi güneşin gümüş ayağı...

26 Nisan 2020 Pazar

EVBE

| ortakların zincire vurulduğu günlerde


Ne  kul olabildim ne şeytanlara yoldaş
Affet Allahım beni, döndür senin yoluna
Ben bilmesem de sendin hâlime sırdaş
Affet Allahım beni, döndür senin yoluna

Temiz saydım kendimi, gayrısını ayıpladım
Sayılar yetmedi isyanıma, gurur ile söyledim
Kaç kere de ‘tövbe’li  günâhları boyladım
Affet Allahım beni, döndür senin yoluna

Kibirlendim, böbürlendim hava attım  âleme
İblis gibi hoca oldum, yazdım hokka kaleme
Kitap yüklü eşek oldum, korku verdim eleme
Affet Allahım beni, döndür senin yoluna

Korkusuzca hata ettim, sanki sensiz mekan var !
Sağlığa da  güvendim, gerçi elde zaman var
Üzülsem de sıkılsam de bildim senden eman var
Affet Allahım beni, döndür senin yoluna

Doğru sözü yuttum orda akla gelmedi hesab
Geceleri keder buldum, tövbe kâra hiç nisab
Hayırlı bir evlat mıyım, verme babama azab
Affet Allahım beni, döndür senin yoluna

Kardeşime kardeş miyim? Yarın çıkar mahşerde
Hangi yüzle Mustafâ’nın bakarım yüzüne, o yerde 
Hâki’ye de bir kerrecik  ‘Kulum’ desen yeter be 
Affet Allahım beni, döndür senin yoluna

30 Mart 2020 Pazartesi

NEREDE ?

Yokmuş zerrede karanlığın tânesi
Kursağımı yutan zindan nerede?! 
Bağrına basan sinede vîrânesi
Yâreli dilimdeki derman nerede?!

Aslı var iken gölgeyi gördüm
Durmandan ömrüme ismini ördüm
‘Ümit Kesme!’li emrin sordum
Kendime düşen hüsran nerede?!

Ne semtine baktım ne  toprağa
Tufandım katrede vardım ırmağa
Sîneme saplanan beyaz bayrağa
Pençesini vuran aslan nerede?

Yüz görmüşün yüzü handân imiş
Sakladığı bir  çizgide pinhân imiş
Noktadan gördüğüm burhân imiş
Hep kurguladığım isyan nerede?

Affet, gözüme çalan kara jengi.!
Affet, sensiz olan sesleri, rengi.!
Affet, ismine kurbân veren cengi.!
Eşiğinde yattığım sultan nerede?

Çifteler ile ordan oraya sürdüler
Rüyalarımı bir bir hayra yordular
Bir de tutup bu hâki sordular
Ayak altındaki umman nerede?



Handan: mutlu
Pinhan: gizli
Burhan: delil
Jeng: toz, pislik
Hâk: toprak



29 Mart 2020 Pazar

Düş

Bu kadar renkli görmeseydi gözlerim.
Belki de o kadar etkilemezdi düşündüklerim.
İstemediğim gerçeklerle baş başa kaldı düşlerim.
Yüzmeyi de biliyorum ama, neden acaba günden güne daha derinlere düşerim?
Bilirler her şeyi doğru ama niye yürüyüp dururlar eğri?
Kulağımda kesilmez bir melodi.
Yetişemedi fikirlerime ivedi sözleri.
Meczup, amansızca sesimi duyurmak istedi.
Beni bu kadar derinden etkileyen güzel kimdi?
Çık şu işin içinden çık şimdi...

25 Mart 2020 Çarşamba

Acı

Sizlerin aksine benim hayatım pek de hızlı geçmiyor. Görüyorum ki unutmayı bilmeyen insan herkesten uzun yaşıyor, bir de unutmayı bilen insan var o da herkesten uzun yaşıyor.
Zaman kavramı ne kadar da göreceli...

"İnsan anılara ne kadar duygularını katarsa unutması da o kadar zor olur." dedi Meczup.
Unutmayın ki unutulması en zor, acı olandır. Tek bir insan yoktur ki çektiği acıların izi yüzüne vurmamış olsun.

Kıymet bilmeyen insana yaşadığını hatırlaması için bir ödüldür acı.
Pek azlarının bildiği duygu acıdır aslında başımızın tacı.
Ne yazık ki anlamaya uygun değildir fıtratı; Ah, insanoğlunun aptal mizacı!
Uzun yaşamın sırrını soranlar oldu kimseler almak istemedi ilacı ve tıktılar kulaklarına tıkacı...

Bugünlerde pek azları acı söyler oldu. Doğru ya dost ne söylerdi?

Bir zamanlar adi kömür, elmasa demiş ki, 
"Sen niye bu kadar sertsin? Yakın akraba değil miyiz?”
 Kardeşlerim, ben de size soruyorum: 
Neden bu kadar yumuşaksınız, benim kardeşlerim değil misiniz?

En çok da kendimle konuşmayı severim çünkü bana karşı çekinmeden gerçekleri söyler.
Sahi, benim dostum kimdir?

Hatır

Hayatımızda ne kadar önemli ya da önemsiz bir takım olaylar yaşansa da geçmişe dönüp baktığımızda, bu anıların görünmeyen güzelliklerinin anılmasını isterim. Geçmişimiz birkaç güzel cümle, birkaç güzel kelimeyle anılsın, kalplerimiz her daim iyiye, güzele ve doğru olanda daim olsun. Algılarımız açık, zihnimiz berrak, kalemimiz ise her zamankinden keskin olsun. Niyetlerimiz her ne kadar iyi olsa da sözlerimiz daima dürüst kalsın isterim. En başta kendimize karşı dürüst olabilmeyi öğrenebilmeyi isterim. Derin düşünebilmeyi benden sonrakilere öğretebilmek isterim çünkü derin düşünen kimse nasıl davranırsa davransın ya da yargılasın daima haksız olduğunu bilir.

Bir keresinde dostlarımdan biri sormuştu; "Haklı mı olmak istiyorsun mutlu mu?" diye.
“Haklı olmadan mutlu olabilir miyim ki? ”diye sordum kendi kendime.. O zamanlar bilmiyordum, daha doğrusu kabullenemiyordum; meğer ben en başından haksızmışım, mutluluğu isteyeyim öyle ise...

"İnsan paylaştıkça vardır.” dedi Meczup.
Çokça durdum bu sözünün üzerinde, ne de olsa derin düşünmeye başlamıştım bir kere...
İnsan kendini ifade edebildiği kadar vardır başkalarının gözünde.
Bizler, kendimizi ne kadar doğru ifade edebiliyoruz acaba?
Sorular, soruları doğuracak, bu gidişle de bize hiçbir zaman sıra gelmeyecek...

Pek meşakkatliymiş insanlarla yaşamak, çünkü öylesine zormuş susmasını bilmek ve insan bütün bir yıl sustu mu gevezeliği unutur, konuşmayı öğrenirmiş.

Affedersiniz fazla konuştum, şimdi de biraz Âşık’lar konuşsun:
Gönül kafeste durmaz uçar,
Dünya bir han konan göçer,
Ay dolanır yıllar geçer,
Dostlar beni hatırlasın.

Ben ulaşamadıklarımın gözünde, sözünde, kalbinde daima iyi hatırlanmak isterim...

24 Ocak 2020 Cuma

Boşluk

Şu sıralar pek saygıdeğer arkadaşlarımın var olduğu grubun adı. Biraz fazla boş ama bir o kadar da gerekli, bir şeyleri kaybederken yaratılan boşluk.

Ne kadar da acayip kendi kaderimizi yazmak. Her şey tıkırında gidiyor, ama ben size nasıl anlatabilirim ki?..

Bazı düşünceler anlatılma çabasına girildiği zaman boşluğa yuvarlanır gidermiş. Tanımlar, tanımlamalar, dilin kendisi asıl önemli olan bu hususta.

İnsanlardan uzaklaşmak üretkenliği arttıran bir eylem. Tecrübelerin harmanlandığı yalnızlık. Ne kadar da sakin huzurlu...

Duygular, düşünceler, dil yoluyla değil de hisler yoluyla aktarılabilseydi, zorunlu olarak Bir'de toplanacaktık. Ne de olsa hepimiz biliyoruz kendimizce, herkes kendi aklından ne kadar da memnun. Var olan hissi anlama çabamız bizi farklı kılan etmenlerden birisi. Herkes birbirini bu kadar kolay anlasaydı yaşamanın ne anlamı kalırdı ki?

Kendimizden katarak yorumlayabilme yetisi. İnsanlar yanlış anlaşılmasa yazacak hikayeleri olmazdı herhalde demişim bir yerlerde ne kadar da doğru demişim. Ne zaman yanlış konuştum ki zaten?

"Hiçbir doğrum yoktur ki yanlış olduğunu da düşünmeyeyim." Şüpheci yaklaşım. Bugüne kadar da en çok da kendime şüpheci yaklaşmışım, bir de "zannetmek" var, pek baş belası. En kötü zanları hep kendi aleyhime kullanmışım.

Kendine olan nefretini seven bir insanım ben. En derinlerde, benim ulaşabileceğimin de uzağında, siz güzel insanlara karşı içimde nefret görüyorum. Ama ne yapayım? Bu hayatta kim kötü olmayı istemiş ki? Edilgen haller, pasif durumlar, etkiye karşı zorunlu olarak kendi kontrolümüzün dışında verdiğimiz tepkiler...

Bir insan sadece istediği için nefret edebilir mi, insan istediği için öfkelenebilir mi, insan sadece istediği için sevebilir mi, peki bir insan ki sadece inanmak istediği için inanabilir mi?

Etkilerin varlığı olmadan ne kadar varız hiç sordunuz mu ki?  Duyularını kaybetmiş bir insan gerçekten de var mıdır? Peki duygularını kaybetmiş bir insana ne demeli?

Kaybetmek, kayıp olmak, "alışmak", normalleştirmek var olan güzellikleri bizden götürmedi mi?
"Kalabalığa insanların arasında olmaya çok alıştım ama yalnızlığa daha çok alıştım."
Baksanıza, zıtlıklar birbirlerini ne kadar da güzel bütünlüyor.

İnsan farklılıklara ne kadar da hızlı alışıyor. Normalleştirme hızımız düşündüğümüzden de fazla. Üremek, üretmek, fikir yürütmek, aralarında pek fark göremiyorum. Genetik çeşitlilik olmayınca biyolojik hatalar meydana gelmiyor mu? Peki neden farklılıklara bu kadar saygısızız? Toplumun normalleri. Kısıtlanmış "Aidiyet" duygusu.  Oysa hepimiz birbirimize ait değil miyiz?

 "Kendime olan nefretimi seviyorum, çünkü sizlere olan nefretimden nefret ediyorum. " 

14 Ocak 2020 Salı

VADELİ ŞİİR


Sîne hâhem şerha şerha ez-firâk
Tâ bi-gûyem şerhi derdi iftirâk
(Ayrılıktan parça parça olmuş bir gönül isterim ki 
bu derdin inilitsini duyursun! -neyin deliklerine işaret- ) 

                                                                                               Mevlânâ


Birazdan okuyacağınız şiir kendi heyûlâtı ve şübehâtı içinde boğulmuş 
bir Âdemoğlu’nun sessiz çığlıklarıdır:


VADELİ ŞİİR

Ana rahminden dünyaya göz açtım erken
Muammanın içine tam vaktinde düşmüşüm
Ten kafesinde  ‘biraz insan olayım’ derken
Gölge oyununda gerçek ile düşmüşüm

Buradan bulsam yare bir varan yol
Kıtalar ayağımda dürüldü sanırım
Bilmiş olsam çarkını  çeviren kol
Durmadan isimlerini sayar,tanırım

Söner gider yıldız, göğe çıkınca güneş
Gözleri dönen güneşe sonuna dek gitmeli
Bir mızrak boyunca kıyametime gün, eş
Mutlaka mumlar sönsün güneş bana yetmeli

Hâkî bir kezzab imiş, adamlıktan dem vurur
Kendini söyler sanır, anlatamaz yad eli
Taş duvardan kalplere bir gün elbet nem vurur
Okuyana bir ibret, şiirimiz vadeli